Blue Jasmine (Woody Allen) 2009 tarihli Whatever Works’te memleketi New York’a döndükten sonraki üç filminde sırasıyla üç büyük Avrupa k...
Blue Jasmine (Woody Allen) |
Allen, bugüne kadar sayısını hiçbir zaman net olarak bilebileceğimize inanmadığım kadar senaryo yazıp film yönetmiş, bunların önemli bir kısmında da rol almış ilham verici bir isim. Birçoğuna göre Hollywood’un hala hayatta olan en önemli iki yönetmeninden biri (diğeri Martin Scorsese). Bana kalırsa Scorsese ile tamamen farklı kulvarlarda seyretmelerine rağmen kendi sularından hiçbir şekilde ayrılmaması ve kendi yarattığı sinemayı filme dökmesi sebebiyle hemşehrisinden daha farklı bir noktaya oturuyor Allen. Üşenmeden, her sene yeni bir filmle karşımıza çıkması onun sinemasını sevenler için bir lütuf iken bu durumun bazı handikapları olduğunu kabul etmek de objektif bir bakış açısının gerekliliklerinden. Şahsen Allen’ın yaptığı her filmle mutlu olmayı başaran bir insan olmama rağmen özellikle son yıllardaki inişli çıkışlı performansından sıkılmış olduğumu belirtmem gerekiyor. Vicky Christina Barcelona ve Midnight in Paris gerçek anlamda kaliteli işler iken aralara serpiştirdiği bir takım eserleri, yalnızca yönetmenin isminden ötürü seyredilebilecek yapımlar olma özelliği taşıyor. Blue Jasmine ise, çok şükür ki, Barcelona ve Paris’in olduğu kategoriye dahil edebildiğim bir film.
Kimileri, Allen’ın Blue Jasmine yazınının Tennessee Williams imzalı İhtiras Tramvayı oyununa bir hayli benzetse de söz konusu oyunu seyretmediğim için Jasmine’i tek başına, özgün bir eser olarak ele almam gerek. Yönetmen, filminde tek bir zaman çizgisi kullanmaktansa esas karakterini ne kadar güçlü yarattığını ve oyuncusunun da bu karakteri ne kadar güçlü yansıttığını göstermek adına zamanda geri dönüşler eşliğinde bir hikaye anlatmayı tercih ediyor. Böylelikle tek karakter odaklı Blue Jasmine’de Jasmine’in tüm değişimlerine rahatlıkla tanıklık edebiliyor, Blanchett’in hayat verdiği nevrotik tiplemenin her halini gözlemleyebiliyoruz. Allen bunu yaparken hikayesini zengin, mutlu, mükemmel bir kadından yeni bir meslek edinmek için bilgisayar kursuna giden ve varoşlarda yaşamaya başlayan bir kadına doğru kurgulamayarak seyirciyi daha yoğun bir karakter analizinin içine sokuyor. Üstelik birbirinin aksine ilerleyen bu iki değişimi tek başlarına ele aldığında da ufak inişler çıkışlar ile hayli zor bir tipleme yaratıyor. Yönetmenin son dönem filmlerinde denk gelmediğimiz bu zorlu karaktere hayat veren Cate Blanchett ise kariyerinin en iyi performansını ortaya koyuyor. Zaman zaman önemsiz filmlerin kısmen önemli karakterlerine hayat veren, anaakım sinema eserlerinde karşımıza çıktığı gösterişli rollerin dışında kariyerinde zirve yaptığı bir performansı olduğuna inanmadığım Blanchett, Blue Jasmine’de uzun zamandır Hollywood’da eşine rastlamadığımız bir efor gösteriyor. Her zaman Hollywood’a ve sektörün tüm camiasına karşı, ufak da olsa bir şüpheyle yaklaşan ben bile kadın oyunculara göz gezdirdiğimde uzunca bir süredir bu kadar çarpıcı bir performansa denk geldiğimi söyleyemeyeceğim. Özellikle üçüncü Oscar ödülünü kazanmak için şekilden şekle giren fakat ne güzeldir ki endamından ödün vermeyen Meryl Streep’in eski zamanlarında denk geldiğimiz gösterişte bir işe imza atan Blanchett, haliyle filmin en büyük kozu oluyor. Fakat Woody Allen’ın tuhaf oyuncu yönetimine rağmen her filminde alışkın olduğumuz zengin kadroların Blue Jasmine’deki hali de öyle yabana atılır cinsten değil. Arka sıralarda oturmayı tercih eden Sally Hawkins’in zaman zaman kendini gösterdiği performanslarından birine yine bu filmde denk geldiğimizi; Alec Baldwin ve Bobby Cannavale’in de erkek oyuncu kotasında dikkat çekici işlere imza attığına önemle parmak basmak gerekir.
Blue Jasmine ile özgün senaryo kategorisinde 17’nci Oscar adaylığını elde eden ve bu alandaki rekorunu tekrarlayan Woody Allen, 2014 yılında Colin Firth gibi hayli güçlü bir aktör ve Emma Stone gibi komedilerin aranan yüzlerinden biriyle karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Filmin Allen filmografisi ayrıştırıldığında hangi kategoride kendine yer edineceğini bilmiyoruz ama ümitler Blue Jasmine ile seviyeyi bir üst düzeye taşıyan taraftan yana. Böylesi güçlü karakter dramlarına kimsenin hayır demeyeceğini biliyorum çünkü. Umalım da Colin Firth gibi bir oyuncuyu boşa harcamasın Allen ve Jasmine’in izinden yürüyen bir filmle bizi tekrar büyülesin.
Burak Hazine
Kaynak